29 Kasım 2010 Pazartesi

BEBEK SEPETİ

Merhabalar Sevgili dostlar,  bugün 13:15 itibariyle güzel kızım 8. ayını dolduruyor. Ara ara yorumlar kanalı ile bebeğimin ve benim hatırımı soran arkadaşlara tekrar teşekkür ederim. Bebeğim gün geçtikçe iyiye gidiyor. 


Kızımın sağlık durumundan kısaca bahsettikten sonra, kızım için yaptığım hediye sepetinin yapımına geçiyorum...Banyom için ördüğüm klozet takımının sepetini ve daha sonra paylaşacağım ikinci klozet takımımın sepetini de aynı teknikle ördüm... (Sepetler tek tek satılmıyordu 3 tane almak zorunda kalınca bu şekilde değerlendirdim.)

Sepet kılıfını örmeye taban kısmından başlıyoruz. Tabanı ördükten sonra öncelikle (sap kısmının bulunduğu)karşılıklı kenarlardan ilmek çıkararak sepetin şekline uygun olarak arttırıyoruz. Sakallı ipe geçtikten sonra ilmekleri ikiye bölerek örmeye devam ediyoruz. (Sepetin sap kısmı için) 


Bu defa ilmekleri sepetin şekline uygun olarak azaltıyoruz. Sepete uygun uzunluğa geldikten sonra ilmekleri kapatıyoruz...


Buraya kadar geldiğimizde, sepet kılıfımız yukarıdaki şekli almış oluyor...


Ardından boşta kalan iki kenardan ilmekler çıkarıyoruz.


İlmekleri her sırada birleştirerek sepetin önce iç, sonra da sakallı ip ile dış kısmını tamamlıyoruz....


En son sap kısmını örüp, kurdeleler yardımı ile sepete monte ediyoruz. (İstenirse bu kısım silikon yardımıyla sabitlenebilir. Ancak ben gerektiğinde yıkayabilmek için kurdeleler ile sabitlemeyi doğru buldum... ) Böylece örme işlemini tamamlayıp, tül ve kurdeleler ile süsleme işlemine geçiyoruz.
Bebeğimiz için aldığımız pudra, pişik kremi, şampuan, sabun, banyo lifi... gibi malzemeleri önce beyaz tül ve sarı kurdeleler ile süslüyoruz. Ardından sepetimizi beyaz tül ile kapladıktan sonra miniğimizin dolabındaki yerine gönderiyoruz..

28 Kasım 2010 Pazar

EMEKTARLAR ÜŞÜMESİN...


Bulutlarla kaplı bir pazar gününden, Merhabalar !.... El işleriyle uğraşan arkadaşlarım bilirler ki bizim için en önemli yardımcılardır, tığlar, iğneler.... Bu emektarlardan en iyi verimi almak için de onlara iyi bakmak, kaybetmemek için de düzenli olmaya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaçtan doğdu geçtiğimiz yıl yaptığım organizer...

Çalışmamız için öncelikle tığların büyüklüğüne uygun metal bir kutuya ve artık iplere ihtiyacımız var....

Kutumuza kılıf örmeye tabandan başlıyoruz... Kılıfımızı sık iğne ile örerken, taban genişliğine ulaşana kadar sayıları arttırıyoruz.. Kutumuzun boyunu tamamlayana kadar da arttırmadan örmeye devam ediyoruz. Tamamladığımız parçayı çiçekler yardımıyla süslüyoruz. Kapağı içinde fırfırlı bir şapka yaptıktan sonra kutumuz kullanıma hazır oluyor...


Ardınan tığlarını uzunluğunda ördüğümüz parçanın çevresini yine sık iğne ile geçerken tığ ve iğneleri sabitlemek için minik ilikler oluşturuyoruz. 


Aynı parçann dış kısmını kutumuzda kullandığımız çiçeklerden kullanarak süslüyoruz... Düğmeler için ördüğümüz minik kesemizi tamamladıktan sonra üçlümüz kullanıma hazır oluyor...

26 Kasım 2010 Cuma

İĞNE OYASI MEVLÜT ÖRTÜSÜ VE YÜZ BEZİ

MERHABALAR, Mimler, Öğretmenler Günü derken bebeğime dair paylaşımlara ara vermişken, arşivimde yer alan iğne oyaları gözüme çarptı. Ben ne yazık ki iğne oyası yapmayı bilmiyorum. Bu çalışmalar annemin çeyizim için yaptırdıklarından... Biri benim için mevlüt örtüsü, diğeri de önce söz mendili, sonra da bebek yüz bezi olarak kullanılması için yapılmış parça...



Bu güzel örtüleri ana-kız bebek mevlüdünde kullandık...Kızımın yüz bezi, hatıra sepetindeki yerini çoktan almışken ben de bu güzel örneği beğeninize sunuyorum...


Örneği çıkarmak isteyenler için bir de yakından çekilmiş fotoğrafını ekledim.. Yapmak isteyenlere kolay gelsin derken, yıllar önce bugünleri düşünerek hazırlık yapmış olan anneciğimin güzel ellerinden öpüyorum...

ÖDÜL



Sevgili UMUT SEPETİ dağıttığı ödüle beni de layık görmüş... Kendisine teşekkür ediyor ve blogumu izleyen tüm arkadaşlarıma bu ödülü veriyorum.

25 Kasım 2010 Perşembe

HANIM DİLENDİLİ HIRKAM

Öğretmenler Günü kutlamaları esnasında göreve ilk başladığım günler ve motiflerini Ağrı'da kura çekilip, görev yerlerimizi öğreneceğimiz esnada otel odasında ördüğüm hırkam geldi aklıma ... Hırkamızın yapımında 400 gr. mor, 100 gr. beyaz, 100 gr. da pembe olmak üzere toplam 600 gr. (Kartopu Flora) ip kullandım.


Hırkamın önce motiflerini ördüm. Beden genişliğime uygun olarak motif sayısını belirledim. Hırkamın önlerini motifle ördüm.


Kol kesme kısımlarına gelince yarım motiflerle Reglan kol şeklini verdim.

Hırkamızın ön kısımlarını tamamladıktan sonra hırkamın arkasını önce motifler, ardından da motifler üzerinden ilmek çıkararak ördüm. Bel hizasına geldiğimde ilmek azaltarak hırkayı bel kısmından bedenime oturttum.

Kolları da yine motifler üzerinden ilmek çıkararak ördüm. Örme işleminin ardından hırkanın parçalarını tığ ile birleştirdim.

Hırkanın tamamını birleştirdikten önce yakayı örerek şekil verdim sonra etrafına oya yaparak hırkamı süsledim. Doğubayazıt'ın soğuk günlerinde bedenimi çok fazla ısıtmasa da benim için keyifli bir çalışma olan bu hırka sayesinde hem ilk göreve başladıiğım günlere hem de 7 yıl öncesine dönmüş oldum. Zor günlerdi.. Ama ilk görev yerinin, ilk öğrencilerinin yeri insan için bambaşka oluyor.

23 Kasım 2010 Salı

TUHAF ALIŞKANLIKLARIMIZ

Bir önceki mimi tam yanıtlamıştım ki, (bazı sorularda çok zorlandım..) yeni bir mim daha geldi sevgili Hobi Vakti  beni mimlemiş. Konusu tuhaf alışkanlıklarımız...

Alışkanlık denince akla çok sevdiğim bir cümle geldi.  "Alışkanlık, bir halata benzer, her gün bir lifi örer ve sonunda, onu koparmayacak kadar güçlü yaparız." der, Alman yazar Heinrich Mann.

Düşündüm de alışkanlıklarımız ne kadar önemli bir yer kaplıyor hayatımızda... Bazen hayatı güzel hale getirirken, bazen zehir ediyor. Mutlaka hepimizin diğerlerine tuhaf gelen alışkanlıklarımız vardır, elbette benim de var...

İşte bunlardan bazıları..

Çift sayılardan kesinlikle haz etmem. Özellikle 7 sayısına takıntılıyımdır. Bu takıntı en çok takı alırken ortaya çıkar. Üzerinde 7 ve 7'nın katları kadar boncuk ya da taş olan takıları almaya gayret gösteririm.


Gardolabımdaki kıyafetlerimi her zaman açıktan koyuya (Hatta aynı rengin tonlarını da bile..) doğru olacak biçimde yerleştiririm. Bir de mutlaka elbise askılarının uc kısımları aynı yöne bakmalıdır.  

Farkında olmadan, ne zaman başladığımı bilmeden ayaklarımı sallarım, hatta gece uykuya dalmadan önce bile...

Çevremde gördüğüm bir çok şeyi sayarım. (Binaların katlarını, ağaçları, seyahat ederken yanımızdan geçen arabaları....)

Mezarlık gördüğümde dua etmezsem, huzursuz olurum.

Mutfağımda, tuvalet masamda ve gardrobumda eşyaların yerinin değişmesi beni çok rahatsız eder (biraz şekilciyim galiba, meslek hastalığı mıdır nedir?..)

Dağınık masada ders çalışamam, öğrencilere ödev hazırlayamam. Bilgisayarım için de aynı şeyler geçerlidir. Belgeler, fotoğraflar.. v.b. belli özelliklerine göre sınıflanmalı ve dosyalanmalıdır. Hatta, bir gün mutlaka lazım olur diye atmadığım bir çok ıvır zıvır bile düzenli bir biçimde sınıflanmalı ve öyle saklanmalıdır.

Ben de tuhaf alışkanlılarını öğrenmek üzere - kabul ederlerse- sevgili Uğur Böceği, Sevgili Tülin Hanım, Sevgili Anneanneninemekleri , Sevgili Derya Hanım, Sevgili Neşeli Günler'i mimliyorum..

Not: Fotoğraf ve çizim netten alıntıdır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

BENİ DAHA YAKINDAN TANIMAK İSTER MİSİNİZ ?

Mim

Sevgili DİSHE KUŞ tarafından mimlenmişim.Ben de elimden geldiğince, dilim döndüğünce içtenlikle soruları yanıtlamaya çalıştım.. Soruların yanıtları çoğunlukla kızımla ilgili olduğu için de ufaklığı bir fotoğrafını paylaşayım dedim...


En sevdiğim kelime :  ANNE (Tek bir kelime meğer ne çok anlam taşıyormuş ANNE olunca daha iyi anladım)

Nefret ettiğim sözcükler: Zaman zaman ben de kullansam da Hallderiz, Sonra gibi erteleme sözcükleri  bir de Türkçe sorulara verilen "Yes, No, Okey..." gibi yabancı dildeki yanıtları...

Ne heyecanlandırır: Yenilikler, duruma göre yeni bir eşya da olabilir yeni bir insan da...

Heyecanımı öldüren: Gereksiz eleştiriler ve kıyaslanmak

En sevdiğim ses: Kızımın gülüşü

Nefret ettiğim ses: Bayanlarda kontrolsüz gülme sesleri, tebeşir sesi

Hangi meslek düşünülemez: Doktorluk, Bankacılık,

Hangi doğal yetenek: Yaratıcı düşünme, objelerin olduğundan farklı durumlarını imgeleme

Kendim olmasaydım: Halide Edip, Nene Hatun...

Nerede yaşamak: Eskişehir'de...

En önemli kusurum: Bir çok konuda fazla paylaşımcı olmam..
(çok zararını gördüm özellikle de bilgi paylaşma konusunda...)

En keyif veren huyum: Genelde pozitif olmam.

Kahramanım: Sıklıkla değişiyor..Şimdilik kızımın doktoru.. Bazen benim hayatımı değiştiren birisi bazen de büyük bir buluş yapan bilim adamı olabilir...

En çok kullandığım küfür: Çok nadir küfür kullanırım ama çok sinirlenirsem aptal derim

Şu anki ruh halim: Kaygılı - telaşlı - yorgun - ama ümit dolu - Allah'a teslim olmuş..

Hayat felsefem: Güzel günler göreceğiz...

Mutluluk rüyam: Kızım sağlığına kavuşmuş, büyümüş ve minik kollarını boynuma dolamış hali rüyalarımı süslüyor.....

Mutsuzluk: Hayal kırıklığına uğradığımda

Nasıl ölüm: Sevdiklerim, yanımdayken dualarla ölmek isterim...

Mevlamın cennette ne söylemesini isterim: Ailemin de benimle birlikte olduğunu söylemesi

Ben de eğer kabul ederlerse,

Sevgili Sarkaç Sevgili Mormenekşelerr,  Sevgili Rukiye Hanım, Sevgili Pınar  ve Sevgili Hobibox'u mimliyorum.

21 Kasım 2010 Pazar

KEDİLİ MAVİ ŞAPKA

Merhabalar,  uzun bayram tatilinden sonra,  tatil havasından kurtulup post yazmak için kendimde ancak enerji bulabildim. Arşivime bakarken bayram için gelen ailemle arkadaşımın oğluna gönderdiğim bu maviş şapka paylaşılmak için  bana göz kırpıyor gibi geldi...


Şapkamız son derece basit ve bir o kadar da kullanışlı... Şapkamızın ve patiklerimizin yapımında 100 gr. Kartopu Yazgülü ip kullanılıyor. Şapkamızı yaparken 100 ilmek ile başlıyoruz. 10 sıra haroşa ördükten sonra düz örgüye geçiyoruz... Belli bir yüksekliğe ulaşınca, eşit aralıklarla 8 parçaya böldüğümüz ilmekleri her sırada azaltarak 16 ilmeğe düşüyoruz  ve ilmekleri iğne yardımıyla kapatıyoruz. Şapkamıza başladığımız yerden 23'er ilmek çıkarıyouz ve her sırada azaltarak 3 ilmeğe düşüyoruz. Böylece kulaklık kısımlarını örmüş oluyoruz. Kulaklıkların uçlarına saç örgülerini yaptıktan sonra şapkamıza kare biçiminde haroşa ile örüp, üçgen şeklini verdiğimiz kedi kulaklarını monte ediyoruz ve şapkamızı örme işlemini tamamlıyoruz.

Son olarak bir çift göz ve sap işi yardımıyla süslediğimiz şapkamız, minik bir başı ıstmak için hazır oluyor...


19 Kasım 2010 Cuma

KİTAP MİMİ

Mimlendim, Sevgili  Filiz  bana çok güzel bir mim yollamış.Konusu şöyle:


Kitaplığınızın karşısına geçin.Gözlerinizi kapatın.Derin bir nefes alın.Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin.Şimdi gözlerinizi açın.Bir kitap seçmiş durumdasınız.O kitabı satın aldığınız, ya da hediye gelmiş de olabilir, anı hatırlamaya çalışın.İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın.Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin.Evet, ne güzel bir koku bu!55.sayfayı bulun.Sayfayı tekrar okuyun.Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın.Daha sonra siz de 3 arkadaşınıza cevaplaması için gönderin.

Ben kitaplarımı koyduğum dolabın önüne geldiğimde gözüme üniversite yıllarımda çok satanlar listesini uzunca bir süre meşgul eden bir kitabın bana göz kırptığını hissettim... Ann Chamberlin tarafından yazılan ve İnkılap yayınevi tarafından yayınlanan kitap, 3 ciltten oluşuyor; SAFİYE SULTAN...


Kitap 16. yy. Osmanlısında geçiyor, İtalyan bir asilzadenin kızı Sofia'nın nasıl Safiye Sultan olduğunu çarpıcı bir dille anlatıyor. Kitap, tarihe bir de bir hadımın gözünden bakmak isteyenler için biçilmiş kaftan... Neden bir hadım sorusunun cevabını yazar şöyle veriyor: "O dönemde hem kadın hem de erkeklerin dünyasına aynı anda ve rahatça gözlemleyebilecek kişiler hadımlardı" 

Kitabın 1. cildini elime alıyorum. Alt başlığı "HADIM EDİLMİŞ BİR AŞK" ve kitabın 55.sayfasından bir paragrafta şunlar yazıyor:

"Ve göz önünde alabildiğine uzanıp, gidiyordu yaşam, böylesi bir azizden kaynaklanmış olan yaşam...Meydanda şafak vakti idam edilmiş iki suçlunun sallandığı dar ağacının hemen önünden yanlarında küçük çocuklarla geçen dadılar...Dilenci ailelerin arasında dolanan bir kadın küfrü bastı. Sergiledikleri ölülerini gömebilmek için gereken parayı sadakadan uman, sıran sıran oturmuş dilenciler. Ceset, en yardım sever insanın bile yaklaşamayacağı iğrençlikte, leş gibi kokana dek bu işi sürdürecekeleri kesin."

Ben de bu kitap mimini kabul ederlerse, sevgili Belgin'e, Zeliha'ya ve Asortik Krep 'e gönderiyorum...

18 Kasım 2010 Perşembe

ANNEMİN CEVİZLİ EV BAKLAVASI

Merhabalar, Sevgili arkadaşlar... Bu bayram ailemin bizi ziyarete gelmesiyle evimiz de bayram neşemiz tam oldu. Anneciğim gelirken yine marifetlerini konuşturmuş ve özlediğimiz bir lezzetle bizleri yeniden buluşturdu sağ olsun... Marifetli ellerin dert görmesin annem...

Yemek blogu olan arkadaşlar bu işi elbette benden daha iyi yapıyorlar ama ben de naçizane anneciğimin ev baklavası tarifini sizlerle paylaşmak istedim. Sürç-i lisan edersek affola...

KULLANILAN MALZEMELER

2 su bardağı süt
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı sıvı yağ
3 yumurta
1 paket kabartma tozu
Alabildiği kadar un (ele yapışmayan yumuşak bir hamur elde edilecek..)

Açarken kullanmak için;
750 gr kadar nişasta

İçine;
500 gr. ceviz

Pişirmeden önce;
Sade yağ (suyu alınmış tere yağ)

Şerbeti için;
6 bardak şeker
5 bardak su

YAPILIŞI:

Malzemeler ile hamurumuzu yoğurup, 15-20 dakika kadar dinlendiriyoruz. Hamurumuzu cevizden biraz küçük bezeler haline getiriyoruz. Bezelerimizi önce un ile çay tabağı büyüklüğünde açıyoruz. Ardından aralarına nişasta koyarak 5'erli gruplar haline getirdiğimiz bezelerimizi, oklava yardımı ile tepsimiz büyüklüğünde açıyoruz. 10 yufka da bir aralara ceviz serpiyoruz. Bu şekilde bir tepsi için 80-90 yufka hazırlayarak tepsimizi tamamlıyoruz. Bizim tepsimiz çok derin olmadığı için 80-90 yufka kullanıyoruz. Dileyenler daha fazla yufka kullanabilirler....

İstediğimiz biçimde kestiğimiz ve eritilmiş sade yağ (suyu alınmış tere yağ) ile yağladığımız baklavamızı 170 derecelik fırnda yaklaşık 1 saat pişiriyoruz. (püf noktası; kısık ateşte uzun sürede pişirmek, bu şekilde pişmezse ortası çiğ kalıyor ve şerbeti dökülünce hamurlaşabiliyor.)

Fırından çıkan sıcak baklavamıza soğuk şerbet ya da soğuk baklavaya sıcak şerbet dökülerek 1 saat kadar şerbetini çekmesini bekliyoruz..  


AFİYET OLSUN....

17 Kasım 2010 Çarşamba

15. DOĞUM GÜNÜ


Kasım ayı bizim ailede kutlamanın bol olduğu aylardan biri... Bugün de güzel kız kardeşim ZEYNEP'in 15. doğum günü....



Bugün onun doğum günü için hazırlanışını izlerken, 15 yıl önce soğuk ve karlı bir Eskişehir gününe 15 yıl önce gözlerini açışı geldi gözlerimin önüne... Onu, yani kardeşimi kucağıma ilk aldığımda, kundağın içindeki sıcak ve yumuşak şeyin bir gün gelip de genç kız olacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi...

Takvimler görevini yaptı ve duvarda 15 takvim değişti.. Şimdi güzel bir genç kız oldu o kundaktaki bebek... Bugün de doğum günüydü...


Bu doğum gününün bir başka önemli özelliği de Zeynep'in teyze olarak kutladığı ilk doğum günü  olmasıydı...

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ZEYNEP,
BAHTIN YÜZÜN GİBİ AYDINLIK,
GELECEĞİN HAYALLERİNDEN DE GÜZEL OLSUN İNŞALLAH
SENİ ÇOK SEVİYORUM...

15 Kasım 2010 Pazartesi

KURBAN BAYRAMI

İlk Kurban Bayramı
Kurban kavramının ilk çıkış noktası elbette Hz. İbrahim a.s,  oğlu Hz. İsmail a.s ve Allah'a duydukları sonsuz teslimiyettir. Ancak Kurban Bayramı islami kaynaklara göre ilk kez 624 yılında Medine’de, Hz. Muhammed (sav)’in müslüman cemaate kıldırdığı “ilk kurban bayramı namazının” ardından vermiş olduğu hutbede kurban kesmenin faziletlerinden bahsetmesi, Allah’a adanarak kesilecek kurbanın kazandıracaklarını açıklaması ile beraber kutlanmıştır. Bu tarihten sonra da bu gelenek bayram şeklinde süregelmiştir. Hz. Muhammed (sav) kendisi de ilk Kurban Bayramı’nda 2 kurban kestirmiştir. Bunlardan bir tanesinin duasını: “Allah’ım! Bu senin birliğine ve senden bana gelenlere şehâdet eden bütün ümmetim namınadır.” şeklinde yaparken diğerinin duasını: “Allah’ım! Bu da, Muhammed ve Muhammed’in ev halkı içindir.” şeklinde yapmıştır. Bu da aslında kurbanın hem toplumsal hem de bireysel bir yön taşıdığına en güzel örnektir.

HEPİMİZİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN
VE
KURBAN BAYRAMI HAYIRLARA VESİLE OLSUN İNŞALLAH

Not: Resim netten alıntıdır. 

14 Kasım 2010 Pazar

TARİHİ AYAS PAŞA CAMİİ

        

İlçemizde ziyaret edilmesi gereken kültürel eserlerin başında 1539'da Ayas Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Ayaspaşa Cami ve külliyesi gelmektedir.Evimize çok yakın olmasına rağmen bir türlü camiyi ve bahçesindeki kabristanları ziyaret edememiştik. Bayram ziyareti için biz memlekete gidemeyince ailem bize geldi. Bugün güzel havayı da fırsat bilerek ailemle birlikte Ayas Paşa Camii'ni ve bahçesindeki kabristanları ziyarete ettik,bayram öncesi bol bol dualar ettik...
 

Ayas Paşa Camii, kubbeyle örtülü son cemaat yeri ile ana mekandan oluşan küçük bir yapıdır. Minare tek şerefelidir. 

1536-1539 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı olan  Ayas Mehmet Paşa tarafından cami yaptırılmıştır. Ayas Paşa sayesinde kent önemli bir merkez haline gelmiştir. Saray’ın Osmanlı dönemindeki önemli bir yeri de Kırım Hanlarına ikinci yurt olmasıdır.  


Kırım Hanlarının ikinci yurdu olan Saray’da yaşamış olan Kırım Hanlarının mezarları Ayas Paşa Camii avlusundadır.



Camii günümüze kadar korunarak gelmiştir. Hala ibadete açıktır. Bu güzel ve tarihi camii inşa edilip, ibadete açıldığından bu yana kimbilir ne güzel bayramlaşmalara, bayram namazlarına şahit olmuştur. İnşallah korunmaya devam eder ve bu güzel miras çocuklarımıza, torunlarımıza kalır. Saray'a yolu düşenlere bu tarihi camii'yi ziyaret etmelerini tavsiye ederim...

12 Kasım 2010 Cuma

KIZIM DA CONVERSE MODASINA UYDU...

Ne zamandır blogları ziyaret ederken, bu tarz patiklere rastlıyordum ve yapmayı düşünüyordum. Salı günü beklediğimiz önemli testlerin sonucu "olumlu" çıkınca çok keyiflendim ve bu patiği yapmak için gerekli enerjiyi buldum kendimde.. Bu arada fizik tedaviye devam edeceğiz. Yeni bir fizyo-terapist bulduk. Cumartesi ilk randevumuz var. İnşallah o da olumlu şeyler söyler. Şimdiden başladı heyecan...Umarım  her şey cumartesi günü de yolunda gider.Bu arada desteğini ve dualarını esirgemeyen herkese sonsuz teşekkürler diyorum ve başlıyorum patiğimizin yapılışını anlatmaya...


Patiğimizi yapmaya 25 zincir ile başlıyoruz. Zincirin çevresini 7 sıra sık iğne ile örerken, uç kısımlardan sayıyı arttırıp, elips şeklini veriyoruz. Böylece tabanımızı oluşturuyoruz. 


Tabanımızın etrafını arttırmadan 2 sıra beyaz, 1 sıra mavi, 1 sıra beyaz, 1 sıra kırmızı ve 2 sıra beyaz sık iğne örerek patiğimizi yükseltiyoruz.


Yan kısımları bitirdikten sonra, sıra geliyor patiğimizin meşhur Converse burnunu yapmaya... Her sırada ilmekleri azaltarak 6 sırada yuvarlaklığı oluşturuyoruz. 7. sırada tüm deliklere batıp bir kerede topluyoruz. Üzerine 1 sıra sık iğne örerek daha düzgün bir görünüm elde ediyoruz.


Ardından patiğimizin dil kısmını örüyoruz. Bu kısmı ve patiğin yan kısımlarını sık iğne yerine 3'lü trabzan ile 5 sıra örüyoruz. (Sık iğne bana biraz sert gibi geldi de .. acımasın kuzucuğumun narin ayakları...)



Adından kırmızı ile patiğimizin yan kısımlarını kenarlardan sayı azaltıp, üçgen şekli vererek 5 sırada örüyoruz..


Beyaz ip ile yan kısımların ve dilin etrafını beyaz sık iğne ile geçiyoruz..


Yine olmazsa olmazımız... Converse Yıldızını konduruyoruz patiğimize...


Patiğimiz bağcıklarını da taktıktan sonra minik ayakların kullanımına hazır oluyor ve dolaptaki yerini alıyor...

11 Kasım 2010 Perşembe

SARI - KIRMIZI

Ailemize geçen yıl bugün katılan Minik Zeynep'imizin yarın ilk doğum günü...Sarı saçlı, mavi gözlü, oyuncak bebeğe benzeyen güzel kızımıza ona en çok yakışacağını düşündüğüm renk olan kırmızıdan hediyeler yapmaya karar verdim... Soğuk kış günleri de yaklaşırken bere ve patik en uygun hediyeler olur diye düşündüm....Aynı ikiliden (biraz farkla)  kızıma da örmüştüm daha önce. Her ikisini de paylaşımınıza sunuyorum...Kırmızılar Zeynep'in..


Sarılar da sarı montuna uygun olarak kızımın.


Kartopu Yazgülü kırmızı ve sarı iplerimi aldıktan sonra başladım örmeye... Çok zorlanmadım örnek seçiminde. Çünkü  son dönemde taktım bu örneğe ve kulaklı bereye. Kızıma panço, şapka ve eldiven ördükten sonra 2 takım da bere ve patikte kullanarak aynı örneği kullanma konusunda zirve yaptım.

Ne yapayım taktım mı takıyorum. Bir dönemde nohut örneğine takmıştım. Ördüğüm kaşkoldan şapkaya, hırkadan süvetere her şeyde kullanmıştım.. Adını bilmiyorum ama ben bu örneği istiridye ve içindeki inciye benzetiyorum... Adını bilenler varsa benimle paylaşırlarsa sevinirim..


Her bir desenimiz 17  ilmekten oluşuyor. Her bir şapkamızda 5 desen bulunuyor. Zeynep'in beresinde kızımdan farklı olarak berenin arka kısmına gelecek kısmında fazladan 15 ilmek bulunuyor. Malum Zeynep kızımdan 5 ay büyük..  Berenin yukarı doğru örgüsü bittikten sonra yanlardan ilmek çıkarılarak kulak kısımları yapılıyor ve ucuna saç örgüleri ekleniyor. ( İp yetmeyince kızımın beresinde kurdele kullanmak zorunda kaldım.) Son olarak berenin tepe kısmı büzülerek tamamlanıyor. Geliyoruz patikleri örmeye..


Patiklerimizi daha önce paylaştığım balerin patiklerle aynı teknikle yapıyoruz. Merak edenler buraya bakabilirler.


Patiğimizin tabanı sık iğne yan kısımları ise 3'lü trabzan ile yapılıyor.


Kızımın patiği ise ip yetmez kaygısından dolayı klasik patik modeliyle yapıldı. Ve yine aynı desen kullanıldı.

 Zeynep'i ve güzel kızımı sağlıklı günlerde bere ve patiklerini giymeleri dileğiyle kocaman öperek postumu yazmayı tamamlıyorum.

NOT: Postun başlığı için fanatik Fenerbahçeli eşimin affına sığınıyorum.. Nasıl olsa Sarı- Lacivert'li bir şeyler yayınlayıp gönlünü alırım ben onun....