MERHABALAR;
Bu kitabı alalı yaklaşık 5 yıl olouyor. Ama ne yazık ki, ne zaman okumaya başlasam kitaba bir türlü ısınamadım.. Okuma çalışmaların 10 sayfadan ileri gidemedi... Sonunda kitabı okuyup bitirmeyi başardım ve kitabı okumadığım için ne çok şey kaybettiğimi anladım...
Son derece sıcak ve güzel bir hikaye KUMRAL ADA &MAVİ TUNA... Ve. .bir o kadar da iç burkucu..
Kitapta bir sahne var ki.. Aras'ın ölüm sahnesi... Zaten hassas olduğum bir dönem.. Beni uzunca bir süre ağlattı.. Gelelim kitabımızı tanıtmaya....
İşte kitapten önemli bir sahne.. (ADA VE TUNA'NIN TANIŞMA SAHNESİ)
"Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı,bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak,sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu. Onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm. O andan başlayarak yaşantım değişecek,artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu nasıl güçlü hissettiğimi ve sarsıldığımı iyi hatırlıyorum.fakat elimden gelen hiçbir şey yoktu. Çünkü güçlü bir çekim alanının etkisine girmiş,büyülenmiştim.bütünüyle tuhaf olarak tanımlanacak bir zevkle bu albeniye kapılmıştım tamamen kendi isteğimle ve tamamen "ben" oluşumla ilgili olarak."
(KUMRAL ADA & MAVİ TUNA'dan)
KİTABIMIZIN KISACA ÖZETİ DE ŞÖYLE :
Tuna, Kuzguncuk'ta doğup büyüyen, ailesinin küçük çocuğudur. Daima abisi Aras'ın gölgesinde kaldığını düşünür, fakat bunu kimseye belli etmez. Abisi akıllı, zeki, yetenekli ve çok yakışıklıdır; kendisi ise daima ondan eksiktir.
Tuna ve Aras'ın babaları kendi halinde bir terzi, anneleri ise ev hanımıdır. Annesinin hayatı büyük artistlerin hayranlıklarıyla geçmiştir. Birgün mahallelerine ünlü sinema oyuncuları Süreyya Mercan ve Pervin Gökay'ın taşınması ile tüm hayatları değişir.
Bu çiftin küçük bir kızı vardır. Adı Ada. Tuna onunla küçük bir taş sayesinde tanışır ve o taşı ömrü boyunca yanında taşır. Ada, Tuna'ya göre çok güzel bir kızdır ve de çok çok kumraldır. O zamanki yaşları Ada 7, Tuna 5. Tuna'nın Ada'ya olan aşkı o zamandan başlar ve bir ömür boyu sürer. Ada birgün Aras'la tanışır. İkiside aynı yaştadır. Ve üçü arkadaşlığa başlar.
Hergünleri birlikte geçer. Ada Tuna'yı tıpkı kardeş gibi, müthiş bir sevgiyle sever. Aras'a hissettikleri ise bambaşkadır. Fakat Tuna'nın da Ada'ya olan zaafı herkez tarafından bilinmektedir. İşte böyle bir aşk üçgeninde birbirlerinden kopmadan uzun süre yaşamışlardır. Ada ve Aras 18 yaşına geldiklerinde üniversite sınavına girerler, sonuçların açıklanmasına 1 ay kalmıştır. Birakşam üstü dışarı çıkarlar. Sahilde dolaşmaya başlarlar. Evlerine geri dönerken Aras, içindeki coşkunun verdiği heyecanla denize balıklama atlar.Tam o sırada sert bir ses duyulur ve Aras bir daha geri gelmez. Aras ölmüştür...
Ada uzun süre hastanede yatar. Tuna ve ailesi perişan olur. Babası bu acının üstünden bir süre sonra ölür. Ölümünden sonra açıklanan sınav sonucuna göre, Aras tek tercihi olan Gemi Makinesi Mühendisliği'ni kazanmıştır. Ada kendisini toplayamamaktadır. Yurt dışına uzun süreli geziler yapar. Fotoğrafçılık üzerine kendini geliştirir. Tuna'da bu arada Edebiyat Öğretmeni olur. Tuna Meriç'le (Ada'nın kuzeni) evlidir artık.
Ada, Aras'ın hatırası nedeniyle asla Tuna'ya yaklaşamaz. Bir Salı sabahı telefon çalar. Meriç konuşur, sonrada Tuna'ya bir not yazıp evden çıkar. Bu notta yanına alması gereken şeyleri yazmıştır. Tuna buna bir anlam veremez. Bir müddet sonra kapı çalar. 2 asker Tuna'yı askere almak için gelmiştir çünkü seferberlik ilan edilmiştir.
Tuna böyle bir şeyi uzun zamandır korku ve kuşkuyla hep beklemektedir. Hazırlanır ve o Salı sabahı evden çıkar. Ada'yı belki bir daha hiç göremeyeceğini düşünürken askerlikte çok zor günler geçirir. Bütün bu olaylar olurken Tuna içinde bulunduğu durumun, kendi aklının kendine oynadığı bir oyun, bir karabasan olduğunu düşünür.
Uzun bir süre sonra seferberlik bittikten, Ada'ya olan aşkını içinde saklamaya söz vererek en çok sevdiği üç kadına döner: Annesine, Meriç'e ve Ada'ya........
ADA'YA İSMİNİ VEREN ŞİİR...
kumral ada
bilmez kimse söylemem
pek mahremdir aslında
kaçışım her kendimden
bir dönüştür
bilmez kimse söylemem
pek mahremdir aslında
kaçışım her kendimden
bir dönüştür
buzlu aydınlığıma
köpekler ulur, itler pusuda
sisli sokaklarda kalleş cığlıklar
hem yalnızım hem korkuyorum,lakin erkeklik var
serde susuyorum
susuyorum ada
sen orada
bildiğini biliyorum ada
bela tohumlarını taşır elma
kendi çekirdeğinde
bundan önce ve bundan böyle
ne yapsa, ne etse
insanın
en büyük düşmanı
köpekler ulur, itler pusuda
sisli sokaklarda kalleş cığlıklar
hem yalnızım hem korkuyorum,lakin erkeklik var
serde susuyorum
susuyorum ada
sen orada
bildiğini biliyorum ada
bela tohumlarını taşır elma
kendi çekirdeğinde
bundan önce ve bundan böyle
ne yapsa, ne etse
insanın
en büyük düşmanı
sessizce
kendi derisinin içinde
susuyorum ada
sen orada
soruyorsun
ve nerede nerede nerede?
kendi derisinin içinde
susuyorum ada
sen orada
soruyorsun
ve nerede nerede nerede?
(BUKET UZUNER'in romandaki Şair Dayı DOĞAN GÖKAY'ın ağzından yazdığı şiir...)
Bir de kitapta açıkça söylenmese de Buket Uzuner'in kitabı ithaf ettiği Atilla İLHAN'ın romandaki Şair Dayı Doğan GÖKAY olduğu, Süreyya MERCAN ile Pervin GÖKAY'ın da Sadri ALIŞIK ile Çolpan İLHAN olduğu kitapta geçen başrolünü Sadri alışık'ın oynadığı "BALIKÇI OSMAN" filminden anlaşılıyor...
Sonuç olarak okunmasını tavsiye edeceğim, beni etkileyen çok güzel bir roman...
Cumartesi günü için biraz uzun bir yazı oldu sanırım... Yazımı okumaya zaman ayıran tüm blog dostlarıma teşekkürler...
Mutlu Haftasonları..
SEVGİLER..