30 Temmuz 2011 Cumartesi

KUMRAL ADA & MAVİ TUNA

MERHABALAR;

Bu kitabı alalı yaklaşık 5 yıl olouyor. Ama ne yazık ki, ne zaman okumaya başlasam kitaba bir türlü ısınamadım.. Okuma çalışmaların 10 sayfadan ileri gidemedi... Sonunda kitabı okuyup bitirmeyi başardım ve kitabı okumadığım için ne çok şey kaybettiğimi anladım...

Son derece sıcak ve güzel bir hikaye KUMRAL ADA &MAVİ TUNA... Ve. .bir o kadar da iç burkucu..

Kitapta bir sahne var ki.. Aras'ın ölüm sahnesi... Zaten hassas olduğum bir dönem.. Beni uzunca bir süre ağlattı.. Gelelim kitabımızı tanıtmaya....


İşte kitapten önemli bir sahne.. (ADA VE TUNA'NIN TANIŞMA SAHNESİ)



"Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı,bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak,sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu. Onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm. O andan başlayarak yaşantım değişecek,artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.  Bunu nasıl güçlü hissettiğimi ve sarsıldığımı iyi hatırlıyorum.fakat elimden gelen hiçbir şey yoktu. Çünkü güçlü bir çekim alanının etkisine girmiş,büyülenmiştim.bütünüyle tuhaf olarak tanımlanacak bir zevkle bu albeniye kapılmıştım tamamen kendi isteğimle ve tamamen "ben" oluşumla ilgili olarak."

(KUMRAL ADA & MAVİ TUNA'dan)


KİTABIMIZIN KISACA ÖZETİ DE ŞÖYLE :
Tuna, Kuzguncuk'ta doğup büyüyen, ailesinin küçük çocuğudur. Daima abisi Aras'ın gölgesinde kaldığını düşünür, fakat bunu kimseye belli etmez. Abisi akıllı, zeki, yetenekli ve çok yakışıklıdır; kendisi ise daima ondan eksiktir.
Tuna ve Aras'ın babaları kendi halinde bir terzi, anneleri ise ev hanımıdır. Annesinin hayatı büyük artistlerin hayranlıklarıyla geçmiştir. Birgün mahallelerine ünlü sinema oyuncuları Süreyya Mercan ve Pervin Gökay'ın taşınması ile tüm hayatları değişir.
Bu çiftin küçük bir kızı vardır. Adı Ada. Tuna onunla küçük bir taş sayesinde tanışır ve o taşı ömrü boyunca yanında taşır. Ada, Tuna'ya göre çok güzel bir kızdır ve de çok çok kumraldır. O zamanki  yaşları Ada 7, Tuna 5. Tuna'nın Ada'ya olan aşkı o zamandan başlar ve bir ömür boyu sürer. Ada birgün Aras'la tanışır. İkiside aynı yaştadır. Ve üçü arkadaşlığa başlar.
Hergünleri birlikte geçer. Ada Tuna'yı tıpkı kardeş gibi, müthiş bir sevgiyle sever. Aras'a hissettikleri ise bambaşkadır. Fakat Tuna'nın da Ada'ya olan zaafı herkez tarafından bilinmektedir. İşte böyle bir aşk üçgeninde birbirlerinden kopmadan uzun süre yaşamışlardır. Ada ve Aras 18 yaşına geldiklerinde üniversite sınavına girerler, sonuçların açıklanmasına 1 ay kalmıştır. Birakşam üstü dışarı çıkarlar. Sahilde dolaşmaya başlarlar. Evlerine geri dönerken Aras, içindeki coşkunun verdiği heyecanla denize balıklama atlar.Tam o sırada sert bir ses duyulur ve Aras bir daha geri gelmez. Aras ölmüştür...
Ada uzun süre hastanede yatar. Tuna ve ailesi perişan olur. Babası bu acının üstünden bir süre sonra ölür. Ölümünden sonra açıklanan sınav sonucuna göre, Aras tek tercihi olan Gemi Makinesi Mühendisliği'ni kazanmıştır. Ada kendisini toplayamamaktadır. Yurt dışına uzun süreli geziler yapar. Fotoğrafçılık üzerine kendini geliştirir. Tuna'da bu arada Edebiyat Öğretmeni olur. Tuna Meriç'le (Ada'nın kuzeni) evlidir artık.
Ada, Aras'ın hatırası nedeniyle asla Tuna'ya yaklaşamaz. Bir Salı sabahı telefon çalar. Meriç konuşur, sonrada Tuna'ya bir not yazıp evden çıkar. Bu notta yanına alması gereken şeyleri yazmıştır. Tuna buna bir anlam veremez. Bir müddet sonra kapı çalar. 2 asker Tuna'yı askere almak için gelmiştir çünkü seferberlik ilan edilmiştir.
Tuna böyle bir şeyi uzun zamandır korku ve kuşkuyla hep beklemektedir. Hazırlanır ve o Salı sabahı evden çıkar. Ada'yı belki bir daha hiç göremeyeceğini düşünürken askerlikte çok zor günler geçirir. Bütün bu olaylar olurken Tuna içinde bulunduğu durumun, kendi aklının kendine oynadığı bir oyun, bir karabasan olduğunu düşünür.
Uzun bir süre sonra seferberlik bittikten, Ada'ya olan aşkını içinde saklamaya söz vererek en çok sevdiği üç kadına döner: Annesine, Meriç'e ve Ada'ya........ 
ADA'YA İSMİNİ VEREN ŞİİR...
kumral ada

bilmez kimse söylemem
pek mahremdir aslında
kaçışım her kendimden
bir dönüştür
buzlu aydınlığıma
köpekler ulur, itler pusuda
sisli sokaklarda kalleş cığlıklar
hem yalnızım hem korkuyorum,lakin erkeklik var
serde susuyorum

susuyorum ada
sen orada
bildiğini biliyorum ada

bela tohumlarını taşır elma
kendi çekirdeğinde
bundan önce ve bundan böyle
ne yapsa, ne etse
insanın
en büyük düşmanı
sessizce
kendi derisinin içinde
susuyorum ada
sen orada
soruyorsun
ve nerede nerede nerede?
 (BUKET UZUNER'in romandaki Şair Dayı DOĞAN GÖKAY'ın ağzından yazdığı şiir...)

 

Bir de kitapta açıkça söylenmese de Buket Uzuner'in kitabı ithaf ettiği Atilla İLHAN'ın romandaki  Şair Dayı Doğan GÖKAY olduğu, Süreyya MERCAN ile Pervin GÖKAY'ın da Sadri ALIŞIK ile Çolpan İLHAN olduğu kitapta geçen başrolünü Sadri alışık'ın oynadığı "BALIKÇI OSMAN" filminden anlaşılıyor...

Sonuç olarak okunmasını tavsiye edeceğim, beni etkileyen çok güzel bir roman...

Cumartesi günü için biraz uzun bir yazı oldu sanırım... Yazımı okumaya zaman ayıran tüm blog dostlarıma teşekkürler...

Mutlu Haftasonları..

SEVGİLER..





29 Temmuz 2011 Cuma

ÖRGÜCÜ NİNE İÇİN DUA ZAMANI

MERHABALAR,

Bu sabah bilgisayarımı açıp, bloguma girince, kumanda panelinde bir çok arkadaşımın ÖRGÜCÜ NİNE ve eşi için "DUA" isteğiyle karşılaştım..

Örgücü Nine


Blogumu ilk açtığım günlerden bu yana severek takip ettiğim ve değerli fikirlerinden faydalandığım sevgili ÖRGÜCÜ NİNEMİZ, çok büyük bir üzüntüyle boğuşmakta ve eşinin pençesine düştüğü malum hastalıkla mücadelesinde eşiyle birlikte savaşmaktadır. 

Şimdi  NİNEMİZ için dua zamanı...

Allah yardımcınız olsun.... Dualarımız sizinle....

27 Temmuz 2011 Çarşamba

YAZIN MÜTHİŞ İKİLİSİ

Merhabalar!

Kavurucu ve bunaltıcı sıcakların hüküm sürdüğü bir günün, yine sıcak ve bunaltıcı gecesinden sevgiler tüm blog arkadaşlarım,  


Yazın kullanmak üzere, ördüğüm tığ işi şapka ve çanta ile karşınızdayım.. Çalışmamızda, merserize ip kullanıyoruz.. Malum yazın en ideal ip merserize ip... Ancak şuan markasını hatırlayamıyorum..


Önce çantamızdan başlayayım anlatmaya...


Çantamıza alt kısımdan sık iğne ile başlıyoruz.. Sık iğne ardından, çantamızı 3'lü trabzanlar yardımı ile 8 parçaya ayırıyoruz. Çantamızın dilimlerini tek taraftan her sırada 2 adet 3'Lü trabzanlar yardımı ile genişletiyoruz...

İstediğimiz büyüklüğe ulaşınca çantamızın ön ve arka yüzünü tamamlıyoruz..


Çantamızın yan ve üst kısmını dolgu örüyoruz ve ardından çantamızın sapını örüp, monte ediyoruz...


Ardından çantamızı ördüğümüz örgü çiçekler, boncuklar ve takı yapımında kullanılan küpe aparatı yardımıyla süsleyip, kullanıma hazırlıyoruz..


Ardından başlıyoruz şapkamızı örmeye... Şapkamızı da çantamızla aynı şekilde başlıyoruz.. Şapkamızı 10 sıra artırarak  ördükten sonra, 6 sıra arttırmadan örüyoruz.. Ardından şapkanın gölgeliğini yapmak için yine arttırarak 6 sıra daha örüyoruz.. Son olarak şapkamızın çevresini oyalayarak şapkamızı örme işini tamamlıyoruz... Ve.....başlıyoruz süslemeye..


Çanta üzerine yaptığımız çiçeklerin aynından şapkamıza da yapıp monte ediyoruz... İpimizi bir kaç kat yaparak yaptığımız ipi de şapkamıza ekleyerek şapkamızı kullanıma hazırlıyoruz...


Yazın güneşli günlerinde şapkamız bizi korumaya, çantamız da onu tamamlamaya hazır..


24 Temmuz 2011 Pazar

BORAZAN ÇİÇEĞİM...

MERHABALAR!...
Şubat ayında anneciğimin Eskişehir'den getirip elleriyle diktiği, yaprakların her biri kök saldı toprağa ve büyük yaprakların ardından çiçek vermeye başladılar...


Bu güzel çiçeği görünce çok mutlu oldum saksıda....


Bakalım diğer çiçekler ne renk açacak.. Saksıda en az 5 kök var... Tüm yapraklar aynı saksıya ekilmişti... Baharda ayırırım artık..


Bu da açmayı bekleyen diğer tomurcuk...


Bu da bir diğeri...


Bunlarda minik tomurcuklar... Bakalım ne zaman açacaklar... Bizim yörelerde bu çiçeğe "BORAZAN ÇİÇEĞİ" deniyor. Başka adını bilenler paylaşırlarsa sevinirim..

Sevgiler..

Mutlu Pazarlar... 

19 Temmuz 2011 Salı

PUSLU KITALAR ATLASI VE MUTLU PEMBE MENEKŞE...


MERHABALAR Sevgili Blog Arkadaşlarım;....

Bu yazımda sizlere 3 defa okuduğum dili, anlatımı, konusu ile çok ilginç bulduğum bir kitaptan bahsedeceğim... Tanıtacağım kitap İhsan Oktay Anar'ın ilk yazdığı kitabı

"PUSLU KITALAR ATLASI "


Kitap, ustaca kaleme alınmış olup hiç alışık olunmayan bir dille hazırlanmıştır. Kitabın bu özelliğine akıcılık özelliği de eklenince son derece sürükleyici bir kitap olmuş doğrusu... Bunun yanında romanda olayların geçtiği zamana ve mekana bağlı olarak Osmanlıca ve eski Türkçe kelimelerin, argo, hatta bilimsel terimlerin kullanılması da bence kitabı bir hayli ilginç kılmış. Romanda geçen isimler yazarın ifadesine göre doğu efsanelerinden veya hikayelerinden alınmıştır.



Kitabın bence en güçlü yanı, romanda yer alan Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Arap İhsan, Büyük Efendi, Hınzıryedi.. gibi  ana karakterlerin yanında yan karakterlerin de dış görüntülerinden yaşantılarına kadar pek çok ayrıntıya yer verilmesi, karaktelerin çok iyi dillendirilmesidir.....


Bu romandaki Uzun İhsan Efendi aslında yazarın ta kendisi yani İhsan Oktay Anar'dır. Bu isim ona boyunun çok uzun olmasından verilmiştir. Hiç bir mesleği yoktur. Kimseden para almaz ve kesesinden ne kadar harcarsa harcasın kesesi hep altınla doludur. Dünyayı rüyalarıyla keşfetmeye çalışan bu adamın daha sonradan Yeniçeriler tarafından gözleri oyulup kulakları ve burnu kesilir, dilendirilmek üzere Hınzıryedi'ye satılır. 



Yeniçeriler kapıyı zorlarken, Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu... "Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam ersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece, o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın, beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum." Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları gerirdi: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." (Kitabın Arka Kapağında Yer Alan bölüm..)
(Bu Kısımda bahsi geçen "RENDEKAR" aslında Descartes'tir.)


Aslında kitap ve yazar hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki.. Sonuç olarak okunmasını tavsiye edecebileceğim  beni çok etkileyen güzel bir roman....

 Romanı okuyanlar ya da okumayı düşünenler varsa düşüncelerini benimle paylaşırsanız çok sevinirim Sevgili Dostlar....

Bu arada eylül ayında yaprak olarak ekmiş olduğum menekşem köklendi ve büyüyürek ilk çiçeklerini verdi, mor menekşe mahsun olunca, pembe menekşe "MUTLU" olur, gibi geldi bana.. Siz ne dersiniz.?

SEVGİLER...

17 Temmuz 2011 Pazar

YAZLIK LİLA BÜSTİYER...

Merhabalar Sevgili  Dostlar!

Yazın kavurucu sıcakları tamamen hissedilirken sizlerle geçen yıllarda tatil için ördüğüm yazlık büstiyerlerden birini paylaşmak istiyorum..


Büstiyerimiz son derece basit ve kullanışlı... İpin marka ve numarasını bilmiyorum ama cinsi nedeniyle son derece kullanışlı bir büstiyer oldu.. Yıkandıktan sonra kısa sürede kuruması da cabası... Özellikle tatilde beyaz etek ya da pantolonla kombilenebileyerek çok sıklıkla kullandığım büstiyerimi anlatmaya başlayayım.....


Büstiyerimize üst kısımdaki üçgen parçaları örerek başlıyoruz... Üçgen parçalara ortadan başlıyoruz ve üstteki delikten artırılarak devam ediyoruz. Bu parçaları ölçerek kendi bedenimize uygun olarak yapıyoruz... ..


Üçgen parçaları tamamladıktan sonra iki parçayı yan yana getirerek, bir sıra sık iğne yapıyoruz... Ardından beden ölçümüze uygun olarak koltuk altından, diğer koltuk altına gelecek kısmı ölçerek zincir çekiyoruz... Vu zincir üzerinden ilmek çıkararak, bedeni yukarıdan aşağıya doğru örüyouz...


Uyguladığımız örnek son derece basit örnek 3 ilmek ve 3'ün katları üzerine kuruluyor. 1. sırada 3 düz ilmek örüp, 1 boş alıyoruz, 3 ilmeği birlikte örüyoruz, 1 boş alıyoruz, 3 düz örüyoruz..... Bu şekilde sırayı tamamlıyoruz. 2. sırayı ters örüyoruz.. 3. sırada 3 düz ördüğümüz ilmeği birlikte örüp, birlikte ördüğümüz ve boş aldığız ilmekleri 3 ilmek olarak düz örüyoruz...Böylece devam ediyoruz..


Büstiyerimizi bir çiçekle süslüyoruz...


Büstiyerimizin alt kısmını 4 sıra düz ördükten sonra, 1 sıra, 2 ilmeği birlikte örüp 1 boş alarak tamalıyoruz.. Bundan sonra 5 sıra düz örüyoruz.. Ajur yaptığımız sıra ortada kalacak biçimde alt kısmı içe doğru dikerek büstiyerimizi tamamlıyoruz..

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle..

SEVGİLER...


13 Temmuz 2011 Çarşamba

AMATÖR KURDELE NAKIŞI ÇALIŞMAM...

Merhabalar Sevgili Dostlar !
Son bir haftadır sıcaktan mıdır bilmem bir rehavet var üzerimde. Yarım işlerimi tamamlam, tamamladıklarımı da fotoğraflamam gerek ama bir türlü çalışma gücünü kendimde göremiyorum ne yazık ki... Bu süreçte bloguma da pek uğrayamadım ne yazık ki... Sizlerle ne paylaşayım diye arşivime bakarken kurdele nakışını yeni öğrendiğim dönemlerde yaptığım çalışmalar gözüme çarptı. Bu çalışmaları Doğubayazıt'ta yapmıştım.. Fotoğrafları daha iyi bir makine ile yenilemek isterdim ama bu çalışmalar çoktan sahiplerini buldular.. Bu nedenle fotoğraflar için kusuruma bakmayın..  


Havlumuz yarısını kaplayan bir desenden oluşuyor..  Deseni oluştururken herhangi bir çizim yapmadım. Tamamen spontan bir çalışma..



En alta sepeti sabitledikten sonra alttaki fotoğraflarda yapımı paylaştığım büyük yeşil yaprakları yaparak monte ettim.


Ardından karanfil kurdelesi ile yaptığım pembe çiçekleri yaptım.  Boşta kalan bölümleri de kasnağa takarak çalıştım. Pembe çiçeklerin ortasında kullanılan tohumları hazır aldım. En son boncuklarla süsleyerek çalışmamı tamamladım. 


Karanfil kurdelesi ile yapılan çiçeklerin yakından görünüşü...


Sevgiler....






5 Temmuz 2011 Salı

DANTEL ŞÖMENTABL VE MİLUPA 1.YAŞ PAKETİ

Merhabalar Sevgili Dostlar!...

Hastanede yattığımız hafta annemler memleketten geldiler.... Aslında henüz hastanede yatmamız gündemde değilken ailemin gelmesi ve göreve başlamamı planlamıştık. Ancak hayat bizim yaptığımız planları bozmakta ne yazık ki ustadır...Göreve başlamayı planladığım gün bebeğimi hastaneye yatırdık...(8 Mart 2010'dan beri doğum iznindeydim...)


Neyse laafı daha fazla uzatmamayım. İlk evlendiğimizde Ağrı/Doğubayazıt'ta görev yaptığımız için çeyizimi götürmemiştim. Bu nedenle bir çok çeyizlik eşyamı kullanmak kısmet olmadı... Ailem gelirken beraberinde çeyizimin bir bölümünü daha getirmişken sizlerle paylaşayım dedim... (Çeyizimde o kadar çok dantelim varki...En yakın zamanda inşallah örgü tüllerimi de paylaşırım sizinle...)


Paylaşacağım parça yuvarlak bir şömentabl... Ben bunu ördüğüm dönemlerde floş dantel iplikleri henüz piyasaya çıkmadığı için pamuklu dantel ipi ile örmüştüm...(Bunu ördüğümde henüz lise 1. sınıf öğrencisiydim..)


Örtümüze ortadan 10 dilim olarak başlanıyor..


Bu 10 dilimin ortasından daha büyük dilimler yapılıyor ve dilimlerin ortasında gül deseni bulunuyor...


Ardından gül dilimlerinin arasından sutaşı motifler yapılıyor..

Örtümüz oya ile tamamlanıyor.


Geçtiğimiz hafta biraz geç olsa da  MİLUPA'dan bebeğime 1. Yaş paketi geldi. Daha önce Hamileyken ve bebeğim 6 aylıkken MİLUPA'dan paketler almıştım..


Paketimizden bebek sütü, 1. YAŞ mumu, Milupa Balonu ve indirim çekleri çıktı.. Aslında daha önce gönderilen paketler daha kapsamlıydı.. Hamilelikle ve bebek gelişimi ile ilgili broşürlerve kitapçıklar vardı...

Bu güzel hediye için Milupa'ya teşekkür ediyorum..Bu pakete sahip olmak için MİLUPA'nın sitesine üye olup bebeğinizle ve sizinle ilgili bazı bilgiler içeren formu doldurmanız gerekiyor..

ŞİMDİLİK HOŞÇAKALIN.....

SEVGİLER..

SEVGİLER....