30 Eylül 2013 Pazartesi

SONBAHARDA İLKBAHAR GELDİ BİZE...

MERHABALAR;

Sevgili  Blog Dostlarım;

Kızım, iş hayatı ev işleri derken; çok yoğun geçiyor zamanım... Blogumla da ilgilenemiyorum bu nedenlerden dolayı... Geçtiğimiz hafta Kipa'dan Temizlik malzemesi alışverişi esnasında her 10 TL'lik alışverişe verilen saksılarda çıkan çiçeklerimi paylaşmak istiyorum sizlerle.. 


Bir haftada bu kadar oldular.. Sonucu çok merak ediyorum.. 


Kampanya paketlerinin açılmadan önceki hali böyleydi... 

Tesco ve Çevreci Kadınlar Kulübüne Teşekkürler... 

Bu güzel kampanyayı çok sevdim gerçekten.. Keşke baharda bir daha tekrarlansa... 

Yeni paylaşımlarla görüşmEk dileğiyle... 

SEVGİLER...



22 Eylül 2013 Pazar

ZÜLFÜ LİVANELİ - KARDEŞİMİN HİKAYESİ

MERHABALAR; Blog Dostlarım;

Son dönemlerin çok satanlar listesinin üst sıralarındaki yerini ısrarla koruyan ve benim de kayıtsız kalamadığım bir kitap ile karşınızdayım... 

ZÜLFÜ LİVANELİ'nin Son Kitabı 

"KARDEŞİMİN HİKAYESİ"


KİTABA BAŞLARKEN;

“İnsan
Bir damla kan ve bin endişe” (Şirazlı Sadi 13.yüzyıl)

“Ey benim şahım; hayatımı bağışladım sana
karşılığında hikâyelerimi çaldın benden.
Oysa ben sadece hikâyelerde yaşayabilirdim.
Şimdi onlar tükendi ve benim hikâyem de sona erdi.”

(Şehrazad’ın Ölümü, İntizar Hüseyin)


ARKA KAPAK:

“Aşk bir uçurum kenarında gözü bağlı yürümektir" .

Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban itmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle, genç güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur.
Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır.

Kardeşimin Hikâyesi’ni okurken her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. 



Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’in lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ıssız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. O günün de ötekiler gibi sessizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. O mahmur sabah saatlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbette ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum.”

Cümleleriyle başlıyor romanımız. Çok geçmeden insanlardan ve hayattan elini eteğini çekmiş; insani duygulardan tamamıyla arınmış, kitaplarıyla ve köpeğiyle, nadir görüştüğü kardeşiyle yarattığı dünyasında; Karadeniz kıyısında Podima Köyü’nde kendi halinde ve sakin yaşamayı seçen romanımızın başkahramanı Ahmet Arslan; evinin temizlik işleriyle ilgilenen Hatice Hanım’ın telefonuyla güne uyanır. 


Hatice Hanım’dan arkadaşı Arzu’nun katledildiğini öğrenir. Arzu, kendisinden yaşça çok büyük ve zengin bir adamla evlenip Podima'ya yerleşen hayat dolu bir kadındır. Ahmet Arzu’yu daha yedi-sekiz saat önce kocası Ali’nin resim sergisi için verilen davette görmüştür. Davet sonrası İstanbul’dan gelen misafirleri ana yola çıkarmak için evden ayrılan kocasından sonra Ahmet de davetin yapıldığı evden ayrılmıştır. Ali, yarım saat sonra eve geri döndüğünde Arzu’nun kanlar içindeki cesedi ile karşılaşmıştır.

Olay sakin bir hayat yaşanan köyde bomba etkisi yaratmıştır. Ahmet’in olayı öğrenmesinin üzerinden birkaç saat geçtikten sonra evine bir gazeteci gelir. Genç kız kendisiyle Arzu ile ilgili röportaj yapmak istemektedir. Ölümünden önce Arzu’yu son görenlerden olması ayrıca Arzu’nun Ahmet’i evinde sık sık ziyaret etmesi, onunla vakit geçirmesi buna nedendir.

Ahmet ilk gördüğü andan itibaren kıza duymaya başlar. (Bu bölümler bana Jean Reno'nun "Leon"filmini hatırattı.)  Onu yakınında tutmak için önce cinayet ile ilgili hikâyeler anlatır. Bu hikâyeleri de gözlemlerine dayandırır. Örneğin; Arzu ile  Ali’nin bebeklerine bakıcılık yapan Bulgar hizmetçi Svetlana’nın Arzu ve Ali’ye bakışından bir hikâye kurgular. Olay günü Svetlana’nın tutuklanması Ahmet’in öngörüsü ile örtüşür.

Ardından başkahramanımız Ahmet “Kardeşinin Hikayesi”ni anlatarak genç kızı evinde tutmayı başarır. Anne ve babalarını kaybettikleri trafik kazasından başlayarak günümüze kadar anlatır kardeşinin hikâyesini.



KİTAPTAN NOTLAR;

Öncelikle Kitabımızın başkahramanı Ahmet Bey'in hastalığı çok ilginç geldi bana; "Blunted Affect" hastalığın özelliklerini kitabın ilerleyen bölümlerinde parça parça öğrensek de hastalıkla ilgili araştırma yapınca, kitabın başından itibaren bana ilginç gelen; özellikle de Arzu'nun ölümünü duyduğunda Kahramanımızın şaşırma, üzüntü hissetmemesi durumu ile ilgili taşar yerine oturdu benim için. 

Arzu'nun ölümüne değinmişken; söylemeden geçemeyeceğim, pek çok arkadaşımın da gözünden kaçmamış olan durumu. Arzu’nun öldürülmesinden sonra, Ahmet ifadesi alınmak üzere çağrılır ve ifade verdikten sonra nezarette kalır. Burada ilginç olan Ahmet’in nüfus kağıdını kullanan Mehmet’in fark edilmemesi. 1953'te doğan Ahmet, 1963'de trafik kazasında ölmüştür. T.C Numarası uygulaması 1999'da başlamıştır. T.C numarası uygulanmasından uzun süre önce ölmüş olan Ahmet’in nüfus kağıdında T.C numarası olamaz ve Mehmet’in yalanının fark edilmesi gerekirdi. Kaldı ki artık hastanede randevu alınırken bile istenen T.C numarasına milletvekilliği de yapmış bir yazarın dikkat etmemesi bence kitabın önemli kurgu hatalarından. Keşke Yazar bu kısmı farklı bir biçimde bağlasaydı.

Romanın başkahramanı oldukça ilginç bir kişilik sosyal bir gelişim bozukluğu var, insani duyguları yok ve insanlarla temas kuramıyor. İnsani duyguları anlamak için bolca okuyor. İnsanlarla temas ihtiyacını “sevgili” adını verdiği aletle karşılamakta.  Sevgili sarılma makinesi denen, otistikler için tasarlanan bir aletten hareketle kahramanımız Ahmet’in tasarımı.

Adını kitabın sonunda öğrenebildiğimiz gazeteci kızın davranışları, yaşıyla birlikte değerlendirildiğinde biraz çocukça ve şımarıkça geldi. Hele bir de bir cinayet haberini kovaladığı düşünülürse... Sürekli çatışmalarına, Hatta ilk başlarda cinayeti Ahmet Bey’in işlediğini düşünmesine rağmen, hele bir de “sevgili”yi gördükten sonra Ahmet’in evinde kalması da son derece ilginç geldi bana.


Yazar kitabın pek çok yerinde pek çok farklı kitaptan alıntılar ya da göndermeler yapıyor. Bu alıntıların bazıları okuduğum kitaplardan olduğu için zorlanmadım fakat bazıları bana son derece yabancı kitaplardı. Yazarın alıntıları dipnot olarak vermemesi, bana göre bir eksiklikti. Cümleleri nete girip, kimin olduğunu araştırmak bolca vaktimi aldı ve beni yordu. Bunun sonucu olarak uzun bir okuma listesi oluşturmak zorunda kaldım.

Kitapta en sevdiğim bölümler "Mor Tavşanlar" ve "Su içen Minareler"oldu. Beni en etkileyen kısımlar ise "Mehmet'in Ahmet'i Ziyareti" ile "Ahmet'in Hayatı Boyunca Yediği Hayvanları Gördüğü Rüya" oldu. 

Sonuç olarak Kardeşimin Hikayesi, Serenad’ın damağımda bıraktığı tadı bırakmakta eksik kaldı. Ancak bence yazarı oluşturduğu karakterle ilgili olarak kutlamak istiyorum. Oldukça ilginç bir karakter. Yine de bu garip adamı sevdim diyebilirim.

YENİ KİTAPLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE...



18 Eylül 2013 Çarşamba

LEYLAK MEVSİMİ - 3

MERHABALAR;

SEVGİLİ DOSTLAR; 

Sonbahar rüzgarları ve yağmurun havaya hakim olmaya başlamasıyla; örgüler dolaplardaki yerlerini almaya başladı yavaş yavaş... Ben de kızımın hırkalarını çıkarırken; annemin geçen yıl ördüğü bebek takımını paylaşayım istedim. 


Bebek takımımız hırka, pantolon ve şapkadan oluşmakta. Aynı ipten farklı bir örnek ile ördüğü bir yelek daha ekledi annem takıma. Onu da daha sonra paylaşırım. 


Takımımız daha önce paylaştığım LİLA RENGİ MEVLİT TAKIMI ile aynı ipten ve renkten. 


İpim Nako Lüks Minnoş. Örülüşü gerçekten çok güzel. Dokusu yumuşacık.. Bundan sonra sık sık kullanacağım iplerden olacak kendisi.. Takımın tamamına yaklaşık 600 gram ip kullanıldı... 


Pantolon askılı yapılarak kızımın üşümemesi garanti altına alındı. 


Hırka yakadan başlanarak örüldü. 


Şapkamız annemin değimiyle "KÜÇÜK EV" şapkası...  Organze dantellerle süslendi. 


Şapkanın önden görünüşü...


Şapkanın arkadan görünüşü... Şapkanın başlangıç ve arka bölümü işkembe ile yapıldı. 


Takımımız böyle... Bu takımın eklenmesi ile kızımın kışlık gardrobundaki pembe hakimiyeti yerini lilaya bırakacak gibi görünüyor.. Diğer lilalara alttaki linklerden ulaşabilirsiniz...

İnşallah evladım, iyi günlerde sağlıkla kullanır kış boyunca.... 

YENİ PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE...

SEVGİLER...


17 Eylül 2013 Salı

TAVSİYE KANALINDAN PAKETİM VAR.....

MERHABALAR;

Geçtiğimiz günlerde Tavsiye Kanalı'ndan bir paket geldi.. 


Paketten D- shopping tanıtım broşürleri, indirim kuponları ve özel günler için mini bir cüzdan çıktı. 


Tavsiye kanalı'na teşekkürler....

9 Eylül 2013 Pazartesi

YAŞASIN BLOGUM 3. YAŞINI DOLDURDU.....

MERHABALAR,

Sevgili Blog Dostlarım;

Geçtiğimiz günlerde blogum 3. yaşını doldurdu.. 3. yaşını doldurmakla blogum bebeklikten çocukluğa geçmiş oldu bence.. Blog yazmaya başlarken  geleceğim bu noktayı doğrusu tahmin etmemiştim. Hayatımda bu denli önemli yer alacağını.. Ara ara ihmal etsem de blogumu yüreğimdeki yeri bambaşka.. 

Blogumu takip eden, yorum bırakan, geçerken uğrayıp blogumu ziyaret eden beni istitaistik rakamlarını bir kenara bıracak olursak yüreği ile destekleyen, sıkıntılarımı paylaştığımda yanımda olan, tanımadığım halde dualarında yer veren herkese çok teşekkür ediyorum... 

Unuttuklarım Varsa Özür diliyorum... 

YENİ PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE... 

SEVGİLER...



Bence 3. yaşa hediye çekilişi yakışır... Hazırlıklarınızı tamamlar tamamlamaz çekiliş düzenleyeceğim inşallah... 

7 Eylül 2013 Cumartesi

PUF PUF YELEK

MERHABALAR;

Lif ipi ile örülmüş, hem basit hem de yumuşacık bir bebek yeleği ile karşınızdayım... Yeleğimiz gövde boyunca sıralanan sutaşılardan oluşuyor. 


Beyaz ile ördüğümüz yeleğimizi fuşya ile renklendiriyoruz.. 


Robaya kondurduğumuz minik bir çiçekle yeleğimizi tamamlıyoruz..

YENİ PAYLAŞIMLARLA GÖRÜŞMEK DİLEĞİYLE..